İngilizce Dersler
to deliberately get involved in a situation where you are not wanted or needed burnunu sokmak, karışmak, müdahale etmek "intervene", şekil ve anlam açısından "interfere" ile benzerlik gösterdiği için karıştılabilir. interfere, bir duruma, olaya burnunu sokmak demektir. intervene ise kaygaya, tartışmaya müdahale etmek, araya girmek demektir. Examples Comparing - Karşılaştırma Don't interefere in th
"make" İngilizce'de çok sık kullanılan bir kelimedir. "yapmak, oluşturmak" anlamına gelir. Ama belli başlı kelimelerle kullanılır. ödev yapmak, spor yapmak; "do homework", "do sports"dur fakat kek yapmak "make cake"dir. make decision, make friend, make the bed, make a mistake, make noise, make money, make a cake "make"le birlikte kullanılanen yaygın ifadeler: Örnekler - Examples
Sıfatlar isimleri niteleyen, özelliklerini anlatan kelimelerdir. Sıfat cümlecikleri ise aynı görevi bir cümleciğin üstlendiği yapılardır.
İnglizce'de "gidelim", "yapalım" gibi ifadeleri veren yapı "let's"dir. Teklif ve önerilerde kullanılır.
gruba, organizasyona, etklinliğe katılmak; birisine eşlik etmek (katılmak) etkinliğe, tartışmaya katılmak (join'den daha resmi) "join"den biraz resmi, etkinliğe katılmak, orada olmak yer almak, katılmak, bulunmak, dahil olmak yarışmaya katılmak join participate in attend take part go in for (deyimsel fiil)
ya da the beat of a different drummer ; march to a different tune ; march to a different drum = diğerlerinden farklı olmak, kendi tarzında yapmak = bir şeyi ya da birini hatırlatmak, ışık yakmak, tanıdık gelmek = çok sağlıklı, turp gibi = çok ucuza, yok pahasına = tavrını değiştirmek, ağız değiştirmek (genellikle fayda sağlamak için) the beat of a different drum ring a bell as fit as a fiddle for
İngilizce oyunlarla İngilizce'nizi geliştirin.
Zaman deyimleri - Time idioms
= zamana karşı çalışmak =göz açıp kapayana kadar, çok hızlı = son dakika, son anda = uzun vadede, zamanla = zamanın izini kaybetmek, zamanın nasıl geçtiğini anlayamamak work against the clock in the blink of a an eye at the eleventh hour in the long run lose track of time