Deyimsel İfadeler - Carry - Phrasal Verbs - Carry

08/13/2010 16:02:09

Carry sth forward

 
bir şeyi ileri götürmek, geliştirmek, başarılı bir şekilde devam ettirmek
He and his team carried the genetics forward. (O ve ekibi genetik bilimini ileri götürdü.)
After his father died suddenly, he had to carry company forward. (Babası aniden vefat ettikten sonra, şirketi devam ettirmek zorunda kaldı.)

Carry sth off

 
zor bir şeyi başarmak
I was flattered to be offered the job but wasn't sure if I could carry it off. (Bu işin teklif edilmesi gururumu okşadı ama altından kalkabilir miyim emin değilim.)
Don't be hopeless about the school; I know you can carry it off. (Okulla ilgil iumutsuz olma, başarabileceğini biliyorum.)

Carry on

 
sürdürmek, devam etmek
I'm sorry to interrupt, please carry on your conversation. (Böldüğüm için afedersiniz, lütfen sohbetinize devam edin.)
She looked at me but carried on working as if didn't see me. (Bana baktı ama sanki beni görmemiş gibi çalışmaya devam etti.)

Carry sth out - Carry out sth

 
1. Önemli bir şeyi tamamlamak / bitirmek 2. (emri, planı...) Uygulamak, yerine getirmek
The new survey about 12 September referendum was carried out last week. (12 Eylül referandumuyla ilgili yeni anket geçen hafta yapıldı.)
He claimed that he was blameless because he only carried out the instructions. (Suçsuz olduğunu çünkü sadece emirleri yerine getirdiğini iddia etti.)

Carry over

 
kötü bir durumun başka bir şeye yansıması, etkilemesi
Inevitably, problems at work are carried over into your private life. (İş yerindeki sorunlar kaçınılmaz bir şekilde özel hayatına yansıyor.)
The problems among the politicians are carried over into the public's life becuse they trigger the feeling of insecurity. (Politikacıların arasındaki sorunlar halkın hayatına yansıyor çünkü bunlar güvensizlik hissini tetikliyor.)

Carry sth through

 
bir şeyi başarıyla tamamlamak, bitirmek, sonuca ulaştırmak
I don't believe the current politicians can carry Turkey's political benefits through, we need young people's ideas. (Şimdiki politikacıların Türkiye'nin politik çıkarlarını başararılı bir sonuca ulaştıracaklarına inanmıyorum, genç insanların fikrine ihtiyacımız var.)
I've started to learn German; I'm determined to carry this through. (Almanca öğrenmeye başladım, bunu başarmaya kararlıyım.)

Carry sb through (sth)

 
üstesinden gelmemesine yardım etmek, aşmasını sağlamak
Her powerful character carried her through the difficulties. (Güçlü karakteri zorlukları aşmasını sağladı.)
Our determination will carry us through the failures. (Krarlılığımız başarısızlıkların üstesinden gelmemize yardım edecek.)

2 kişi tarafından oylandı. Ortalama: 5,00

Oyla!

0 Yorum
Yorum Yaz Soru Sor

Konu hakkındaki yorumunuz